Helal Kazancın Şartları
Helal Kazancın Şartları başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Ticâret eden kimse, alışveriş bilgilerini bilmeden dînini kayıramaz. Diğer kazançlar ve san’atlar da böyledir. Ona âit dîn bilgilerini, şerîatin emir ve yasaklarını bilmezse, faiz, haram ve şüphelilerden sakınamaz. Bunun için âlimlerimiz demişlerdir ki, mükellefler üzerine dâima farz-ı ayn olan ilim, emir ve yasaklara âid ilimlerdir. Buna ilm-i hâl de diyebiliriz. Ya’nî hangi halde bulunursan, o hâlin ilmi sana farz olur. Bu hâl ibâdet yâhut muamelât olabilir. O hâlde tacirin, ticâret hukukunu öğrenmesi farzdır. Ancak bu bilgileri öğrenince, haramdan sakınmak mümkün olur. Özellikle faiz, alışverişten başka, kira, rehin, şirket ve başka şeylerde de olur. O halde îmânı olanın, kazancında, yemesinde, giymesinde, şeriatın hududunu gözetmesi ve çalışmalarının boşa gitmemesi lâzımdır.
Birisi, İmâm-ı Âzam (r.a.)’in huzûruna gelerek: “Ey müslümanların imâmı! Benim için zühde dâir bir kitap yaz da, okuyayım, halvet ve uzlette onları yapmakla meşgul olayım” dedi. İmâm-ı Âzam (r.a.), ona alışveriş bilgileri hakkında bir risale yazdı. O kimse, sizin bu yazdıklarınız, çarşıda pazarda iş yapan kimseleri ilgi¬lendirir. Bunun zühdle ne alâkası vardır deyince, İmâm-ı Âzam (r.a.): “Herkesin yiyecek ve giyeceğe ihtiyâcı vardır. Bunların alışverişi yolunu bilmedikçe, meşru’ olmamak tehlikesi ile başbaşadır. Böyle olunca, tâati noksan, şüpheli olur, kabul edilmez, çalışmaları boşa gider. O ise, sevâb ve karşılık aldığını zanneder, halbuki azaba dûçâr olacaktır” buyurdu.
Allâhü Teâlâ âyeti kerîmede: “Onlar, o kimselerdir ki, dünyâ hayâtında yaptıkları çalışmalar boşa gitmiştir; hâlbuki güzel bir iş yaptıklarını sanıyorlar” (Kehf s. 104) buyuruyor.
(Muhammed Rebhâmi, Rîyâd’ün-Nâsıhin, s.313-314)