Ulu Hakan Abdulhamid Han’ın Duası
Ulu Hakan Abdulhamid Han’ın Duası başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü ve tarihî hakkı muazzam bir zat mevzuunda Yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizma, ajanlarıyla el ele, İttihat ve Terakki eşkiyasının imal ettiği ve Cumhuriyet rejimi boyunca devamına şahit olduğumuz yalancı tarihe paydos!…
Dünyada her şeyin sahtesi görülmüş, fakat ilim ve tarihin devamlı yalancısına rastlanmamıştır! Abdulhamid Han’ın tahttan indirildiği döneme ait çarpıcı bir tablo şöyledir: “O sene, bütün cephelerde paniğin başladığı, topyekûn, Arabistan’ın elden çıktığı, İngilizlerin Suriye ve Irak’dan, Fransızların Makedonya tarafından ana vatan sınırlarını toslamaya koyulduğu, Moskofların bütün Şark Anadolusunu derinlerine kadar işgâl edip, 1917 Rus ihtilâli yüzünden çekilmek zorunda kaldığı, halkın ekmek yerine saman tozu ve mısır koçanı yediği, yakmaya tezek ve kefen yapmaya bez bulamadığı mevsimde, bir gün Enver Paşa, Talât Paşa’yla beraber, Beylerbeyi’nde Abdûlhamîd’i ziyarete gidiyor. Kendilerini karşılayan muhafız subay, Ulu Hakan’a haber vermeksizin yol gösterdiği için, kapısının önüne kadar geliyorlar. Kapı yarı aralıktır ve Abdûlhamîd, sırtı kapıya doğru, seccade üzerinde duâ etmektedir. Gelenleri görmüyor, gelenler de ona kendilerini göstermiyor. Enver Paşa önde, yarı açık kapıyı biraz daha aralamış, olduğu yerden tabloyu seyretmekte…
Abdûlhamîd, elleri hacet dergâhına uzatılmış, gözyaşiyle nemli bir duâ sesi çıkartmakta: “Allâhım; bana yapılanları helâl etmiyorum! Şahsıma yapıldığı için değil, milletime yapıldığı için affetmiyorum! Milletime yapılan fenalıklardan, yarın senin hesap gününde davacıyım!” Öbür İttihatçılara nisbetle içinde bir saffet kırıntısı kalmış olan Enver Paşa, bu duâyı işitince, çarpılıp kalıyor, Hünkarın huzuruna çıkamıyor, geriye dönüyor, Talat Paşa’yı kolundan çekerek sürüklü-yor, rıhtımda bekleyen istimbota götürüyor ve orada, ağlaya ağlaya, Talat Paşa’ya diyor ki: “Başımıza ne geldiyse bu zâta yaptıklarımızdan geldi ve daha ne gelecekse o yüzden gelecek!..”
(Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan Abdulhamid Han)