Kur’ân Mucizesi
Kur’ân Mucizesi başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Yüce Allâh, Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Peygamber (s.a.v.)’in eseri olmadığını ve Hâkk Teâlâ tarafından nazil olduğunu ispatlamak için ve inkarcılara ağız açtırmayacak bir şekilde susturmak için şöyle buyururlar: “(Ey Resûlüm) De ki: Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler” (İsrâ s. 88)
Kur’ân-ı Kerîm’in terkibi, fesahât ve belâgâtı, eskimeyen yeniliği, gâybdan haber vermesiyle beşerin erişemeyeceği şekilde veciz olduğu kadar, ilmi bakımdan da vecizdir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bulunduğu zamanlarda hiçbir kimsenin bilmediği konular hakkında Cenâb-ı Hâkk şöyle buyuruyordu: “O kafir olanlar görmediler mi ki, göklerle yer bitişik olduğu halde, biz onları ayırdık. Hayatta olan her şeyi sudan yarattık. Halâ inanmıyorlar mı?” (Enbiya s. 30)
Göklerin ve yerin birbirinden ayırdıklarını o zaman bilen, ne bir kişi ne de bir müessese vardı.
Güneşin kendi ekseni etrafında ve sabit bir merkezde döndüğünü, bu hareketin oluşumuyla meydana gelen güçten genel çekimle fezâdaki düzenin sağlandığını 14 asır önce bilen var mıydı? Ümmi olan bir Nebî (s.a.v.)’in Allâh (c.c.)’un kelâmından bu bilgileri Cebrail (a.s.) vasıtasıyla öğrenip diğer insanlara bildirmesi hem Kur’ân’ın, hem de Peygamberimiz (s.a.v.)’in varlığına (Hakk olduğuna) işâret değil midir?
Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm şöyle buyuruyor: “Güneş kendi ekseni etrafında kararlaştırılmış bir vakit için dönmektedir. Ayın da zamanını ve yörüngesini tayin ettik. Nihayet görünüşü eski hurma dalının yay şeklini almıştır. Ne güneşin aya yetişmesi mümkün olur, ne gece gündüzü geçer. Hepsi (güneş, ay ve yıldızlar ayrı ayrı) bir felekte (yörüngede) yüzerler.” (Yasin s. 38-40)
(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Âkâidi, s.129-130)