Eğitim Sorunumuz ve Çözümü
Eğitim Sorunumuz ve Çözümü başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Sıfırın, saatin, optiğin kâşiflerinin; en az 2500 yıl evvel Çin işgâlindeki Doğu Türkistan’ımızın Turfan şehrinde “kariz/kehriz” adlı sızma ve buharlaşmayı engelleyen sistemi kurarak, 5 bin km sulama kanalı döşeyip, çölü ihyâ ederek cennete çevirenlerin çocukları, bugün başkasının usûlleriyle nesil eğitmeye kalkıyorsa, bu işte ters giden bir şey yok, her şey ters demektir. Sekülerleştirilen Türkiye’nin eğitim sistemini kim inşâ etti? Elbette ki 1930’larda Alman görünümlü Yahudiler! Ardından da Fulbright Anlaşması ile Amerikalılar.
Faturayı sadece onlara kesip kurtulmak da büyük hatadır. Nitelikli insanın kaynağının yegâne yolunun, üniversite mezunlardan geçtiği zannı herkesi okutmak ve diplomalı yapmak hastalığı bizi felâkete doğru sürüklüyor.. Zorunlu eğitim süresi, müfredat, öğretmen kalitesi ve zihniyeti, MEB yönetim biçimi… hepsi baştan ele alınmalı. Zihnî bir berraklığa, sahih bir usûle, sâlim bir akla, güçlü bir siyasî iradeye, sağlam mefkûreye ve daha fazlasına ihtiyaç var. Eğitimden murad; tâlim ve terbiyedir. Yani millî ve dinî hasletlere sahip nesiller yetiştirmektir. İstidâdı olmayanları okutmak, vakit ve para ziyânı olduğu gibi, aynı zamanda hak edenlerin hakkının gaspıdır. Alfabeyi yani okuyup yazmayı öğretmek, çocukları, gençleri yetiştirmek olmadığı gibi, onları at yarışına sokmak ve ne kadar lüzumsuz bilgi varsa ezberletmek de değil.
Biz Müslümanlar olarak eğitimi tarihimizden, inancımızdan ve an’anelerimizden bağımsız yapamayız. Yüzyılı aşkındır süren mevcut düzenin çoktan iflâs ettiği ortadadır. İyiyi ve doğruyu yapmak için bizim ne Berlin’in, ne Londra’nın, ne Paris’in, Washington’un rehberliğine ihtiyacımız var
Bugün Batı bir şey biliyorlarsa, Medine’den, Şam’dan, Bağdat’tan, Kufe’den, Buhara’dan, Turfan’dan, Kurtuba’dan, İstanbul’dan öğrendiler. Amerikalı bir teknoloji şirketinin hanım genel müdürü, seneler evvel şu hakikâti haykırmıştı çalışanlarına: “Müslümanlar keşfettikleri şeylere patent almış olsalardı, bugün bizim hiçbir şeyimiz olmazdı.”
(Gerçek Hayat Dergisi, 1060. Sayı)