Kadınların Cemaate Gelmeleri Gerekir mi?
Kadınların Cemaate Gelmeleri Gerekir mi? başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Ümmü Seleme (r.anhâ)’nın nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurmuştur: “Bir kadının gecelediği odasında kılacağı namâz, evinde (sofa) kıldığından daha hayırlıdır. Evinde kıldığı namâz konağında kıldığı namâzdan daha hayırlıdır. Konağında kıldığı namâz, kavminin mescidinde kıldığından daha hayırlıdır.” (Taberânî)
Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v.) kadınların kendisinden sonra ortaya çıkardıkları (zînet, güzel koku, güzel elbise gibi) şeyleri görseydi, İsrailoğulları kadınlarına yasak edildiği gibi onların mescide gelmelerini yasaklardı.” (Müslim)
Ebû Amr es-Seybânî (r.a.)’in, Abdullâh (r.a.)’ı bir cuma günü kadınları mescidden çıkarıp “Evinize gidiniz, bu sizin için daha hayırlıdır” derken gördüğü nakledilmiştir. (Taberânî)
Yukarıdaki hadîsler, kadının mescid dışında evinde kılacağı namâzın mescidde kıldığından daha fazîletli olduğuna delîldir. Bunun sebebi, uzak bile olsa fitne çıkma ihtimâlidir. Bu ihtimâl, yakın ve beklenen bir şey olsa veya bilfiil gerçekleşmiş bulunsa sakınca daha ağır olur ve kadının evinde kılması fazîlet olmaktan çıkar, vâcib ve tek seçenek haline gelirdi. Bundan dolayı Hz. Âişe (r.anhâ) ve Ebû Amr (r.a.) hadîsinde olduğu üzere sahâbîler kadınların mescide gitmelerini yasaklamışlardır. İbn Mes‘ûd (r.a.), yemin ederek ve yemininde ağır ifâdeler kullanarak şöyle derdi: “Bir kadın için hac veya umre hali hâriç, evinden daha hayırlı namâz kılacak bir yer yoktur. Ancak kocaya gitme yaşı tamamen geçmiş, dönüşte olan kadınlar bundan müstesnâdır.” Kendisine “Dönüşten kasdın nedir?” diye sorulduğunda: “Bir ayağının çukurda olmasıdır” diye cevâb verirdi. (Taberânî)
Ancak kadınların hac veya umrede tavâf için Mescid-i Haram’a veya Peygamber (s.a.v.)’e salât-ü selâmda bulunmak için Mescid-i Nebî’ye gelmiş olan bir kadının, bu mescidlerde tahiyyetü’l-mescid namâzı veya farz namâzı kılmalarında herhangi bir sakınca yoktur.
(Eşref Ali et-Tehânevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.3, s.324-326)